14 Aralık 2007 Cuma


Ben sana mecburum bilemezsin

Adını mıh gibi aklımda tutuyorum

Büyüdükçe büyüyor gözlerin

Ben sana mecburum bilemezsin

İçimi seninle ısıtıyorum

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor

Bu şehir o eski İstanbul mudur?

Karanlıkta bulutlar parçalanıyor

Sokak lambaları birden yanıyor

Kaldırımlarda yağmur kokusu

Ben sana mecburum sen yoksun

Sevmek kimi zaman rezilce korkudur

İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur

Tutsak ustura ağzında yaşamaktan

Kimi zaman ellerini kırar tutkusu

Birkaç hayat çıkarır yaşamasından

Hangi kapıyı çalsa kimi zaman

Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

Fatihte yoksul bir gramafon çalıyor

Eski zamanlardan bir Cuma çalıyor

Durup köşe başında deliksiz dinlesem

Sana kullanılmamış bir gök getirsem

Haftalar ellerimde ufalanıyor

Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem

Ben sana mecburum sen yoksun

Belki Haziranda mavi benekli çocuksun

Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor

Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden

Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun

Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor

Belki körsün kırılmışsın telâş içindesin

Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor

Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Bu kurtlar sofrasında belki zor

Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden

Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Sus deyip adınla başlıyorum

İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin

Hayır başka türlü olmayacak

Ben sana mecburum bilemezsin..

geride olan tek şey yüreğim


Önünde hasretimi çekeceğin,geceleri eskitip,gündüzleri bekleyeceğin günler var sevgilim.Yaşadığım daha doğrusu yaşayıpta anlayamadığım şeyleri sen göreceksin şimdi... Yorulduğum ama neden yorulduğumu çözemediğim nice günler geçirdim sen varken,ama yokken!Benim anlayamadığım o kadar çok şey oldu ki,anlayamadığım için sevdim belki,belki kalbimde olupta yanımda olmadığın için..Dedim ya anlayamıyorum!
Zincirlerimi kırıp,yüreğime kanat takıp sevdim seni..Bir ömrü beraber tüketme hevesi(can-i)le,seninle,gecesiyle,gelmek bilmez gündüzüyle bu şehrin!Tüm benliğimi katıp,istenmeyen herşeyi atıp...
Bu değerbilmezliğin her ne kadar eskitse de yüreğimi,kıyamadım ki senden alıp başkasına vermeye kalbimi.Söküklerini dikmeye çalıştığım,yaralar almasına alıştığım bi can taşıyorum içimde artık!
Senden kalan! Ya da eski bizden...
Her ne kadar ben de ben kalmasa da,seni hala seviyorum...
Kendimi öldürecek kadar değil,sen istedin diye aşkımı bitirecek kadar..
Geride olan tek şey,yüreğim...
Ona bile sahip çıkamıyorum artık!
Baksana almış başını sana gitmiş...

13 Aralık 2007 Perşembe

AĞLADIĞIMI KİMSEYE SÖYLEME ANNE!


Ağladığımı kimseye söyleme anne
Onlar beni güçlü biliyor
Onlar beni en zor günümde bile ayakta biliyor
Ben aslında gülerek geçirdiğim her günün akşamı evde ağlarken
Onlar benim içimin sızladığını yüreğimin yandığını bilmiyor ...
Ağladığımı kimseye söyleme anne
Onlar beni kral belliyor
Onlar ben kızdımmı dünyayı yakacak insan biliyor. . .
Ben aslında onun gözlerine bakmaya bile kıyamasken
Onlar benim bir erkek uğruna üzüleceğimi bile tahmin etmiyor...
Ağladığımı kimseye söyleme anne..
Onlar beni ağlamaz biliyor..
Onlar beni.. üzüldümmü bulunuğum şehri bulutlar kaplar biliyor..
Ben aslında odama kapanıp sitem duygusuyla bir köşeye sinerken,
Onlar beni hiçbirseyin sarsacağını akıllarının ucundan bile geçirmiyor....
Ağladığımı kimseye söyleme anne...
Onlar bunu hiç bilmiyor...
Onlar için ben en sağlam köprülerden bile daha sıkı bağlıyımdır hayata...
Ben aslında ölümle yaşam arasındaki ince çizgide bi o yana bi bu yana giderken,
Onlar benim için hayatın büyük bir hayal kırıklığı olduğunu bilmiyor...

doğmamış bebeğin günlüğü


5 Ekim: Bugün var edildim. Buradayim. Varim. Müthis bir duygu bu. Var oldugumu henüz annem ve babam bilmiyor. Bir elma çekirdeginden bile küçügüm. Ama ne de olsa, ben benim. Varim ya! Bu bana yetiyor. Henüz bedenim belli belirsiz, yüzüm yok ama, varligimi ve benligimi hissedebiliyorum. Bir kiz olacagim ve baharda çiçekleri sevecegim.
19 Ekim: Biraz büyüdüm. Kimildamam mümkün degil. Annem henüz farkinda degil ama onun kaniyla besleniyorum. Kalbini dolasip gelen simsicak kan bana geliyor. Beni sevecek bir kalbin kipirtilarini simdiden hissediyorum. Annem beni çok sevecek. Annem için güzel bir sürpriz olacagim.
23 Ekim: Hiç göremedigim bir el agzimi biçimlendirmeye basladi. Dudaklarimda onun dokunusunu hissediyorum. Bu "el"in dokundugu yerler dudagim damagim oluyor. Düsünün bir yil sonra bu elin dokundugu yerde tebessümler açacak, gülecegim. Dudagimdan ve dilimden sözler dökülecek. Herhalde önce "Anne!" diyecegim. Anne duyuyor musun beni? Seninle konusacagim. Sana gülecegim. Kimilerine göre hâlâ daha var degilmisim... Nasil olur? Varim ve gülücükler sunacak dudaklarim da olmak üzere ya... Hem sonra bir ekmek kirintisi ne kadar küçük olursa olsun yine ekmektir. Öyle degil mi annecigim? Ah bir konusabilsem!
27 Ekim: Bugün pek mutluyum. Yçimde tatli bir kipirti basladi. Artik bir kalbim var. Kalbim atmaya basladi. Hayatim boyunca böyle atip duracak. Sevgilerle dolduracagim kalbimi. Tipki anneminki gibi... Annem bedeninde iki kalbin birden atmaya basladigini bilseydi ne kadar sevinirdi! Duyuyor musun anne?
2 Kasim: Her gün biraz daha büyüyorum. Kollarim ve bacaklarim da biçimlenmeye basladi. Hele bir büyüsün kollarim bak nasil kucaklayacagim seni annecigim. Su ayaklarim da tamamlansin da, beraber çiçekli bahçemizde yürürüz. Belki birlikte okula gideriz.
12 Kasim: Ah evet... Bunlar, bunlar ne kadar sevimli ve küçük seyler. Aman Allah'im parmaklarim da çikmaya basladi. Bunlarla çiçek toplayacagim, annemin elini tutacagim, kalem tutacagim. Belki de güzel bir siir yazacagim. Annecigim, orada misin? Ellerimi ellerinin arasina koymak için sabirsizlaniyorum.
20 Kasim: Oh, nihayet.. Annem doktora gitti. Burada oldugumu ögrendi.. Yasasin! Doktor teyze özel bir cihazla gördü beni. Ultrason diyorlarmis. Resmimi bile çekti. Sevinmiyor musun annecigim? Seneye kalmaz kollarinin arasinda olacagim...
25 Kasim: Artik babam da burada oldugumu biliyor. Fakat henüz kiz oldugumun farkinda degiller. Onlara sürpriz yapacagim..
10 Aralik: Bugün yüzüm tamamlandi. Artik iki güzel gözüm, bir küçük burnum, dudaklarim ve yanagim var... Anneme benziyorum galiba...
13 Aralik: Artik çevreme bakabiliyorum. Etrafim çok karanlik ama olsun. Yine de mutluyum. Yasiyorum ve varim. Kisa bir süre sonra gün isigini görebilecegim, renkleri ve çiçekleri taniyacagim. Rüyamda gördüm. Dünyada gökkusagi diye bir sey varmis.. Onu çok merak ediyorum.. Annecigim, babacigim sizin yüzünüzü de> görecegim. Tanisacagiz.... Mutlu olacagiz. Gülüsecegiz..
24 Aralik: Kulaklarim daha iyi duyuyor artik. Annecigim, senin kalbinin seslerini duyuyorum. Benim kalbimin atislarini da sen duyabiliyor musun? Hatta sesini bile taniyabiliyorum. Sesin ne kadar tatli... Hiç duymadigim bir sey bu... Güzel ve saglikli bir kiz olacagim. Kollarinda uyuyacagim, yüzüne bakacagim, o tatli sesini dinleyecegim. Benim için ninni de söyleyecek misin annecigim? Sen de beni özlüyorsundur mutlaka... Beni koklayacaksin.. Çok seveceksin, degil mi? 28 Aralik: Anne burada bir seyler oluyor. Doktor abla neden mutsuz bakiyor böyle... Sen aci çekiyor gibisin. Kalp seslerin degisti... Sustun. Benimle niye konusmuyorsun anne? Anne... Anne... Annecigim... Yüzümde soguk bir sey hissediyorum. Anne, yüzümü parçaliyorlar... Anne bir seyler yap... Anne... Kolumu çekiyorlar anne... Canim yaniyor anne... Anne... Ayaklarimi parçaliyor bu sey anne... Beni sana baglayan damari kopardilar anne... Anne kalbimi parçaliyorlar... Annecigim... Anne... Anne... An... Ah! Kürtajiniz tamamlandi hanimefendi. Geçmis olsun!

7 Aralık 2007 Cuma

sadece sevmeyi sevdim



Sabah uyandığında midesinde bir yanma hisseti.Yanmanın nedeni akşam yedikleri değil,uyanır uyanmaz bugün yapacaklarının aklına gelmesiydi.
Bugün 2 yıldır götürmeye çalıştığı bir birlikteliği bitirecekdi. Aslında bunu yapmakta geç bile kalmıştı. 'Bitmeli dedi içinden' , hergün bu tatsız uyanış bitmeli. Genç adam bunları düşünürken suratı şekilden şekile giriyordu. Süratle giyinerek dışarı çıktı.Bugüne kadar hiç bekletmemişti onu,şimdide bekletmemeliydi.
İstanbul,soğuk ve yağmurlu bir Nisan ayı yaşıyordu. Genç adam gökyüzüne bakarak iç geçirdi;
'Bulutlar bizim yaşayacaklarımızı biliyor,onlar bile ağlıyor halimize'...
BULUŞMA VAKTİ
Artık Kadıköy iskelesindeydi. Birkaç dakikalık beklemeden sonra karşıdan kız arkadaşının geldiğini gördü. Şimdi midesindeki ağrı dahada artmıştı. Beşiktaş'a geçtiler. Yolculuk sırasında hiç konuşmadılar. Genç kız , sevgilisinin bu durgunlığuna anlam verememişti. Nereden bilecekti bugün ayrılık çanlarının çalacağını...
Beşiktaş'a geldiklerinde bir cafede oturdular. Genç kız anlamıştı sevgilisinin kendisine bişey söylemek istediğini.
'Bana bir şey mi söylemek istiyorsun?' diye sordu.
Genç adam, gözlerini kaçırarak
'Evet' dedi.
Genç kız heyecanlanmiştı, birazda sinirlenerek:
'Söylesene,ne diye bekliyorsun' dedi.
Genç adam içini çektikden sonra:
'Sence biz nereye kadar gideceğiz?' diye sordu.
Genç kız,' Bunu sorma gereğini niye duydun?' diye yanıt verdi.
Genç adam söze başladı...
'Birkaç ay önce akşam 23.00 sana telefon açıp senin için yazdığım şiiri okumak istemiştim. Sen bana ' Sırasımı şimdi canım yaa,işin gücün yokmu' demiştin. Biliyormusun o an nakavt olan bir boksör gibi hissettim kendimi. Özür dileyip telefonu kapatmıştım. Daha sonra benden bu şiiri hiç istememiştin.
Geçenlerde hasta olup yataklara düştüğümde arkadaşlarımla birlikte sende gelmiş, Meral'in 'sen şanslısın,sevgilin sana bakar' sözüne 'İşim yokda sanamı bakacağım, annen baksın'demiştin. Hatırladın mı?
DUYGUSALLIĞI SEVMEM
Genç kız:
'Biliyorsun ben duygusallığı sevmiyorum.Hem hasta bakıcı gibi göründüğümü kimse söyleyemez' diye yanıtladı.
Genç adam güldü, 'Evet canım haklısın.Zaten olmak istesende bu kalbi taşıdığın sürece hasta bakıcı,hemşire falan olamazsın.'
Genç adam devam etti...
'Bana şimdiye kadar kaç kere sabahın erken saatlerinde güzel sözcüklerden oluşan bir mesaj cektin?Hiç...Hatta günün hiçbir saatine çekmedin.Duygusallığı sevmeyebilirsin.Ama sen,seni seven insanlarıda mutlu etmeyi de sevmiyorsun. Halbuki ben senin tam tersine kendimden çok insanları mutlu etmeyi seviyorum. Seni tanıdığımdan beri her sabah,her akşam,her gece yani seni andığım her saat tatlı bir mesajım vardı senin için biliyor musun? Seninle ben akla kara gibiyiz.
Genç kız anlamıştı,'Yani ne istiyorsun benden şair olmamımı?'
Genç adam tekrar gülümsedi içinden. Dün gece ayrılık karaının nekadar doğru olduğunu düşündü.
'Hayır' dedi, 'Şair olmanı istemiyorum.Olamazsın da...Biz ayrılmalıyız.Ayrılsak ikimiz içinde en hayırlısı bu olacak'
Genç kız şaşırmıştı,
'Neden ama? Ben seni seviyorum. Seninde beni sevdiğini sanıyordum. Genç adam iç çekerek
Hayır canım, sen beni sevdiğini zannediyorsun. Eğer beni sevseydin şimdi başka şeyler konuşurduk' dedi.
Genç kızın gözleri yaşarmıştı. Genç adam cebinden çıkarttığı mendili uzattı,genç kız gözyaşlarını silerek 'Sen bilirsin,umarım beni bir başkası için bırakmıyosundur...' dedi.
Genç adam 'Nasıl böyle bişey düşünürsün, senden başka kimse olmadı ve uzun zaman da olacağını sanmıyorum' yanıtını verdi.Genç adam ve genç kız iki sevgili olarak oturdukları bu masada artık iki yabancıydı.Birkaç dadika sessizce oturdukdan sonra Genç kız, 'Tamam o zaman sana mutluluklar dilerim' diyerek elini uzattı.Genç kızın sesi ve eli titriyordu.Genç adam, 'İstersen arkadaş kalabiliriz' dedi. Birbirlerine son kez sarıldılar.
BEN DOĞRU YAPTIM
Genç adam doğru yaptığına inanıyordu. Eve döndüğünde yürümekden bitap bir haldeydi. Odasına girdi. Gece bitmek bilmiyordu. Sabah erken kalkıp işe gidecekdi, uyumalıydı. Birkaç saat sonra uykuya dalmayı başardı. Sabah 7'de saatin ziline uyandı. Evden çıkacağı zaman cep telefonuna baktı, mesaj ve 10 cevapsız arama vardı. Yorgun olduğu için duymamıştı telefonun sesini. Aramalar ve mesaj sevgilisindendi. Heyecanla mesajı açtı, şunlar yazıyodu
Sadece onları sevmeyi sevdim
Hepsini onlarsız yaşadımda
Bir seni sensiz yaşayamıyorum
Bu aşkı tek kalpte taşıyamıyuorum
Sana yemin güzel gözlüm bir tek seni sevdim
Ve seni severek öleceğim elveda birtanem...
Genç adam şaşırmıştı. Onu tanıdığı günden beri ilk defa şiir alıyodu ve üstelik sabahın beşinde yazmıştı. Heyecanla onu aradı, telefonu yabancı bir ses açtı . Genç adam ' Nalan'la görüşebilirmiyim?' dedi. Ama karşıdaki ağlıyordu, hıçkıra hıçkıra hem de... Ben onun annesiyim yavrum, kızım bu sabah intihar etti. Gece sabaha kadar birilerini arayıp durdu. Sabah odasının ışığını sönmemiş görünce girdim. Yavrum kendini asmıştı........
YIĞILIP KALDI
Genç adam beyninden vurulmuşa döndü.Bir gün önceki miğde ağrısının iki katını çekiyordu şimdi. Olduğu yere yığılıp kaldı... Birkaç ay sonra iki doktor konuşuyordu hastanede. Doktorlardan biri diğerine karşıdaki hastanın durumunu soruyordu.Doktor yanıt verdi... 'Haaa o mu? Üç ay önce getirdiler. Kendisi yüzünden bir kız intihar etmiş. O günden sonra cep telefonunu hiç elinden bırakmamış. Devamlı birşeyler yazıp birine yolluyor.Geçenlerde merak ettim.O uyurken gönderdiği numarayı aradım. Numara 3 ay önce iptal edilmiş. Gelen mesajlarda bir şiir var. Bu adam duygusalmı bilmem ama benim anladığım kadarıyla şiiri yazan çok duygusal biriymiş..........

telefon arkadasim

Numarayı çevirirken, nasıl oldu bilmiyorum ama çevirdiğim numaranın yanlış olduğunu bilmeme karşın telefonu kapatmadan hattın öteki ucundan yanıt verilmesini bekledim. Yaşlı bir adam aksi bir ses tonuyla yanıt verdi:
"Yanlış numara!" dedi ve telefonu yüzüme kapattı.
Canım sıkkın, aynı numarayı bir daha çevirdim. Aynı ses:
"Size yanlış dedim!" dedi ve yine telefonu yüzüme kapattı.
Yanlış bir numara çevirdiğimi nereden biliyordu? Bir polis çevresinde olan bitene karşı her zaman ilgili olmak konusunda eğitim görür. Hiç düşünmeden aynı numarayı üçüncü kez çevirdim.
"Yeter artık" dedi adam. "Yine sen misin?" ,
"Evet" dedim. "Daha ağzımı bile açmadan yanlış numarayı çevirdiğimi nereden biliyorsunuz?" ,
"Bunu da sen bul!" diyerek telefonu tekrar yüzüme kapattı. Oturduğum yerde ahize elimde kalakaldım. Sonra büyük bir kararlılıkla adamı bir daha aradım.
"Buldun mu?" dedi. "Aklıma bir tek şey geliyor... Sizi kimse aramaz."
"Tamam buldun!" dedi ve telefonu dördüncü kez yüzüme kapattı.
Sinirlerim gevşediği için, gülerek aradım adamı bu kez.
"Şimdi ne istiyorsun?" diye sordu.
"Yalnızca... Bir 'Merhaba' demek istedim." ,
"Merhaba mı?" diye sordu adam şaşkınlığını gizleyemeden. "Neden?" ,
"Ne bileyim. Sizi kimse aramıyorsa, bari ben arayayım dedim."
"Peki. Merhaba. Kimsiniz?"
Sonunda başarmıştım. Meraklanma sırası ondaydı. Kendimi tanıttıktan sonra, ona kim olduğunu sordum. Adını söyledikten sonra, "Seksensekiz yaşımdayım ve son yirmi yıldır bir günde telefonla bu kadar yanlışlıkla olsa da!" dedi ve gülmeye başladık. Yaklaşık on dakika sohbet ettik. Ne ailesi ne de bir arkadaşı vardı.Yakınlarının tümü ölmüştü. Asansör görevlisi olarak çalıştığı günlere ilişkin anılarından söz ederken sesi çok içten geliyordu. Kendisini tekrar arama konusunda izin istedim. "Neden böyle bir şey yapmak istiyorsun?" diye sorarken şaşkınlığını saklayamıyordu. "Ne bileyim. Telefon arkadaşı olabiliriz, hani şu mektup arkadaşları gibi." Tereddüt etti. "Yeni bir arkadaşım olmasının bence bir sakıncası yok"dedi. Sesi oldukça duyarlıydı bu kez. Ertesi gün ve sonraki günlerde onu yeniden aradım. Sohbeti tatlıydı. Bana Birinci ve İkinci Dünya Savaşı anılarından, öteki tarihi olaylardan söz etti. Ona evimin ve ofisimin telefon numaralarını verdim. O da beni arayabilecekti. Aradı da... Hemen hemen hergün. Yalnız ve yaşlı bir adama iyilik yapmak değildi amacım yalnızca. Onunla konuşmak benim için önemliydi, çünkü benim yaşamımda da büyük bir boşluk vardı. Yetimhanelerde, bakıcı ailelerin yanında büyümüştüm, hiç babam olmamıştı. Zamanla onu baba gibi görmeye başladım. Ona işimden, üniversitedeki derslerimden söz ediyordum. Yaşamımda psikolojik danışmanım rolünü üstlenmişti. Üstlerimden biriyle aramdaki anlaşmazlıktan söz ederken, yeni arkadaşıma "Onunla aramdaki bu sorunu bir an önce çözmem gerekiyor" dedim. "Acelen ne?" diye uyardı beni. "Bırak aranızdaki olaylar biraz yatışsın.Benim yaşıma geldiğinde, zamanın pek çok şeyin ilacı olduğunu anlıyorsun. İşler kötüye giderse, o zaman konuş onunla." Uzun bir sessizlikten sonra, "Biliyorsun..." dedi sakin bir sesle. "Seninle kendi oğlumla konuşuyormuşum gibi konuşuyorum.Her zaman bir ailem ve çocuklarım olmasını istedim. Bu duygunun ne olduğunu anlayamayacak denli gençsin." Hayır değildim. Ben de hep bir ailem ve bir babam olsun istemiştim. Fakat ona hiçbir şey söylemedim. Çok uzun zamandır yüreğimde taşıdığım acıyı daha fazla taşıyamamaktan korktum. Bir akşam seksendokuzuncu doğum gününün yaklaşmakta olduğunu söyledi. Kendi ellerimle hemen çok büyük bir doğum günü kartı hazırladım. Kartın üzerinde birdoğum günü pastası ve seksendokuz tane mum vardı. Tüm iş arkadaşlarımdan kartı imzalamalarını istedim. Yaklaşık yüz imza oldu kartta. Bundan çok hoşlanacağından emindim. Dört aydır telefonda sohbet ediyorduk, artık yüz yüze gelmemizin zamanı gelmişti. Doğum günü kartını kendi elimle götürmeye karar verdim. Kendisini ziyarete gideceğimi söylemedim. Sürpriz yapmak istiyordum. Telefon rehberinden adresini buldum ve oturduğu apartmana gidip, arabamı sokağının başına park ettim. Apartmana girdiğimde postacı elindeki mektupları ayırıyordu. Adının yazılı olduğu posta kutusunu denetlerken postacı doğru yerde olduğumu işaret etti başıyla.Yüreğim heyecanla çarpıyordu. Acaba telefonda kurulan aramızdaki kimyasal yaklaşım, yüz yüze de kurulacak mıydı? İçimden bir kuşku duygusu gelip geçti. Belki de babamın beni reddettiği gibi o da reddecekti. Kapısını çaldım. Yanıt gelmeyince daha hızlı çaldım. Postacı başını kaldırıp bana baktı. "Kimse yok" dedi. "Evet" dedim. Kendimi biraz tuhaf duyumsuyordum. "Telefonu yanıtlaması ne denli uzun sürüyorsa, kapıyı açması da..." "Akrabası mısınız?" diye sordu postacı. "Hayır, arkadaşıyım yalnızca." "Çok üzgünüm" dedi üzgün bir sesle. "Bay Meth önceki gün öldü." "Öldü mü?" dedim. Şaşkınlık içindeydim, inanamıyordum bir türlü duyduklarıma. Sonra kendimi toparladım, postacıya teşekkür ettim ve dışarıya çıktım. Arabaya doğru yürürken gözlerim yaşlarla doluydu. Yaşamlarımızdaki güzelliklerin ayırdına varmak kimi zaman ani ve beklenmedik bir olayla olanaklıdır. Şimdi yaşamımda ilk kez, birbirimize ne denli yakın olduğumuzu anladım. Herşey ne denli de kolay olmuştu; bir dahaki sefere kendime yakın bir arkadaşı çok daha kolay bulacaktım. Yavaş yavaş bir sıcaklık kapladı bedenimi. Birden sanki onun ters sesini duydum. "Yanlış numara!" Sonra kendisini neden bir daha aramak istediğimi sorması geldi aklıma. Yüksek sesle "Çünkü sen benim için önemlisin" dedim. "Çünkü ben senin arkadaşınım." Açılmamış doğum günü kartını arabamın arka koltuğuna koydum ve direksiyona geçtim. Arabamı çalıştırmadan arkama döndüm bu kez fısıldadım: "Ben yanlış numara çevirmedim. Sen benim arkadaşımdın."* Jennings Michael Burch

çok eski zamanlarda bir adam varmiş. Ve bu adam kasaba kasaba dolaşır insanları etrafına toplar şiirlerini ve hikayelerini anlatırmış. O zamanlar biri hikayesini anlattımı ,dinleyenlerde ona bilmediği bi hikayeyi anlatmak üzere borçlanırmış ve böylece yeni şiir ve hikayeler günden güne yayılır sürekliliğini devam ettirirmiş....... burda hepimiz birer anlatıcı olduğumuza göre , unutmayın hepimiz birbirimize borçluyuzzz. . .

heeyyyy! 10fb'liiiiii

Sonunda arkadaşlar artık bizimde kendimize özel bir blog adresimiz var! Açtığımız bu adresteki amacımız bi bakıma kendi içimizdeki şairleri konuşturmak, sizin göndereceğiniz kendi şiir ve yazılarınızla ortak paylaşım alanı oluşturmak. birbirimizi eleştirmek yeri geldiğinde güç vermek! çok sevdiğimiz yazilari birlikte paylaşmak. . . Bu blog sadece birkaç kişinin değil ilk başta bütün 10fenb'nin blogu. Eğer siz olmassanız bunun hiç bi önemi kalmaz. Sizin katılımlarınızla her geçen gün güzelleşecek ilgi dahada artacak ve birbirimizle daha çok şey paylaşabilcez.... Şimdiden ilginiz için çok tesekkür ederim yazılarınızı bekliyorum. . . :) :) :)
sinem:)